ORMANLARIMIZ...GENEL BİLGİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ORMANLARIMIZ...GENEL BİLGİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

EROZYON.... TOPRAKLARIMIZIN SİNSİ KANSERİ

Erozyon , en kısa anlatımla , topraklarımızın bulunduğu yerden; yağışlar, sel suları, rüzgar, çığ vb. etkenlerle taşınması olayıdır..

Ama önce , toprak nedir ,onu görelim.....


Toprak Nedir?

Toprak; kayaların ve organik maddelerin çeşitli derecedeki ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan ve katı yer kabuğunun, uzun zaman içerisinde belirli özellikler kazanan en üst kısmını saran doğal, dinamik bir yapıdır.

Toprak, atmosfer, hidrosfer ve biyosfer ile temas halinde bulunan yeryüzüne çıkmış, kayalar, mineraller ve organik maddelerden ibaret toprak ana materyelinin fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışması sonucunda oluşmaktadır. Bu oluşumda az çok birbirini izleyen fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar büyük rol oynarlar.
Fiziksel parçalanma olaylarının başında, sıcaklık değişmeleri, ıslanma, kuruma, donma-çözülme, bitki köklerinin ve diğer canlıların mekanik etkileri olmak üzere, materyal üzerindeki basıncın azalması, tuz bırakması ve tuzların hidrasyon, akarsu, buzul ve rüzgarların etkileri sayılabilir.


Toprak oluşumuna hizmet eden kimyasal olayları da, oksidasyon, redüksiyon, hidroliz, hidrasyon-dehidrasyon, kompleksleşme, karbonatlaşma ve çözünme şeklinde sıralamak mümkündür. Biyolojik olaylar ise etkinliklerini parçalanma ve ayrışmaya katkıda bulunmak suretiyle gösterirler.
Fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma, belli koşullara sahip doğal bir çevrede (belli iklim ve bitki örtüsü) uzunca bir zaman süresi içerisinde, belli topografyaya sahip olan bir ana materyal üzerinde gerçekleşir.


EROZYON NEDİR?

Erozyon, topraklarımızın yok olmasına sebep olan etkenlerin başında gelmektedir. Ülkemizdeki erozyon Avrupa'dan 12, Afrika'dan 17 kat daha fazladır. Ülkemiz topraklarının %14'ünde hafif, %20'sinde orta ve %63'ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur. Sadece %3'lük kayalık alan ise erozyona maruz bulunmamaktadır.

Erozyon sebebi ile toprağın verimi azalmakta, besin maddeleri yok olmakta, sular kirlenmekte, ürünlerde verim ve kalite düşmektedir. Ülkemizde erozyon sonucu her yıl 500 milyon ton verimli toprağımız kaybolmaktadır.

Erozyon, nedenlerine göre şöyle sınıflandırılır:

1. Su Erozyonu:

Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkilisidir. Eğimli arazilerde, vejetasyonun (bitki örtüsünün) zayıfladığı veya tamamen yok olduğu bölgelerde; yere düşen yağmur damlaları darbe etkisi ile bir kısım toprak parçasını yerinden kopararak parçalar. Böylece yüzeysel akışa geçen yağmur suları, bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşır. Yüzeysel akış halindeki sular aşağılara indikçe, diğer yüzeysel akış suları ile birleşerek güçlenir ve giderek taşıma gücü de artar. Böylece akış sularının beraberinde taşıdığı toprak ve iri materyal miktarı çoğalarak, taşkın şeklinde akan ve büyük zararlara sebep olan seller meydana gelir.

Su erozyonunun ileri boyutlarında büyük derelerin ve yarıkların oluşumu görülmektedir. Bu olayın diğer bir sonucu da, taban sularının yeteri kadar beslenememesi ve kuraklığa sebep olmasıdır.

Yüzey toprağı besin maddeleri yönünden çok zengindir. Su erozyonu sonucu yüzey toprağının kaybolması, toprağı fakirleştirmekte ve toprağın verimini düşürmektedir. Bu erozyon çeşidi bütün ülkelerde görülmekte olup, erozyonla kaybolan toprak verimliliğinin yeniden kazanılması mümkün değildir. Rüzgar erozyonu ile mücadelede başarı sağlanmasına rağmen, su erozyonu ile mücadele çalışmalarında henüz yeterli mesafe alınamamıştır.

2. Rüzgar Erozyonu:

Kurak ve yarı kurak iklime sahip bölgelerde yaygın olan rüzgar erozyonu; yeterli bitki örtüsü bulunmayan oldukça düz ve geniş arazilerde, gevşek yapıdaki kuru ve ince bünyeli toprağın şiddetli rüzgarların etkisi ile parçacıklar halinde yerinden oynatılarak, toz bulutları şeklinde yer değiştirmesi olayıdır.

Rüzgar erozyonu ile toprakta yer yer çukurlar oluşur. Bu çukurlardan çıkan toprak, başka yerlerde toplanarak kum tepeleri meydana getirir. Rüzgar erozyonu; yolları, binaları ve su yollarını etkileyebilir, ayrıca tarımsal alanlarda hasara sebep olabilir.

3. Çığ Erozyonu:

Çığ; yamaç üzerinde toplanan kar kütlesinin, yeni yağan karlarla aşırı yüklenmesi veya yamaçla bağlantısının zayıflaması halinde, herhangi bir etki ile dengesini kaybederek dağ yamacından aşağıya doğru kayması ve yuvarlanması olayıdır.

Çığlar önlerine gelen engelleri tahrip eder, beraberinde toprak, taş ve ağaçları söker götürür. Bu şekilde meydana gelen aşınma ve taşınma olayına çığ erozyonu denir.

4. Yerçekimi Erozyonu (Kitle Hareketleri):

Kitle hareketleri, genellikle ayrışma ürünü olan ve sağlam kaya üzerine oturmuş bulunan örtünün, esas itibariyle yerçekimi etkisi ile küçük veya büyük kitleler halinde yamacın aşağısına doğru yer değiştirmesi olayıdır.

5. Buzul Erozyonu:

Yüksek dağlık arazilerdeki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş buzulların parça parça aşağılara doğru kayması sırasında, beraberinde moren (buzultaş) denilen çeşitli büyüklükteki materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.

Kaynak: Çevre ve Orman Bakanlığı



Erozyon Nedir?


Erozyon (toprak aşınımı), toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yokedilmesi sonucu koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su ve rüzgarın etkisiyle aşınması ve taşınması olayıdır. Erozyonun başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yokolmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağış miktarı, iklim faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeşitli müdahaleler, erozyonun şiddetini belirleyen öğelerdir.

TEMA'nın erozyonla mücadeleye bu kadar önem vermesinin altında, erozyonun ülkemizin yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek kadar büyük bir tehlike olması yatmaktadır. Erozyon, Türkiye'nin gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmasını tehlikeye düşürmektedir. Ülkemizin topraklarının % 63'ü çok şiddetli ve siddetli erozyon tehlikesine maruzdur. Rüzgar ve yağmur, verimli toprakları sürükleyerek, baraj göllerine, akarsu yataklarına ve denizlere taşımaktadır. Ülke yüzeyinden bir yılda kaybedilen toprak miktarı yaklaşık 1.4 milyar tondur. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybedilmektedir. Türkiye'nin kimyevi gübrelere ayırdığı yıllık kaynağın 4.5 trilyon lira olduğu düşünülürse, ekonomik kaybın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Erozyonla kaybedilen bir başka değer ise sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m 3 yağış depolanamamaktadır.

Erozyon toplumsal sorunların artmasına da yol açmaktadır. Yanlış arazi kullanımı, tarım alanlarının verimini azaltmaktadır. Doğduğu ve büyüdüğü yerde geçim şansı ortadan kalkan insanların, kentlere göçmekten başka seçeneği kalmamaktadır. Köyden kente göç ise, alt yapının yetersiz olduğu kentlerdeki ekonomik ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.

Barajlar ve yeraltı suları da, erozyonun etkilerinden nasibini almaktadır. Yerinden kopup giden topraklar, baraj göllerini doldurarak su depolama hacimlerini azaltmakta ve barajların ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Erozyon sonucunda toprağın altındaki cansız tabaka (ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde çölleşme başlamaktadır. NASA'nın yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü yakın bir gelecekte çöl olacaktır. Toprakları çölleşen bir ülkenin temel sorunları, açlık, susuzluk, işsizlik ve iç göç olacaktır.

Erozyon (toprak aşınımı), toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yokedilmesi sonucu koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su ve rüzgarın etkisiyle aşınması ve taşınması olayıdır. Erozyonun başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yokolmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağış miktarı, iklim faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeşitli müdahaleler, erozyonun şiddetini belirleyen öğelerdir.

TEMA'nın erozyonla mücadeleye bu kadar önem vermesinin altında, erozyonun ülkemizin yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek kadar büyük bir tehlike olması yatmaktadır. Erozyon, Türkiye'nin gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmasını tehlikeye düşürmektedir. Ülkemizin topraklarının % 63'ü çok şiddetli ve siddetli erozyon tehlikesine maruzdur. Rüzgar ve yağmur, verimli toprakları sürükleyerek, baraj göllerine, akarsu yataklarına ve denizlere taşımaktadır. Ülke yüzeyinden bir yılda kaybedilen toprak miktarı yaklaşık 1.4 milyar tondur. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybedilmektedir. Türkiye'nin kimyevi gübrelere ayırdığı yıllık kaynağın 4.5 trilyon lira olduğu düşünülürse, ekonomik kaybın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Erozyonla kaybedilen bir başka değer ise sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m 3 yağış depolanamamaktadır.

Erozyon toplumsal sorunların artmasına da yol açmaktadır. Yanlış arazi kullanımı, tarım alanlarının verimini azaltmaktadır. Doğduğu ve büyüdüğü yerde geçim şansı ortadan kalkan insanların, kentlere göçmekten başka seçeneği kalmamaktadır. Köyden kente göç ise, alt yapının yetersiz olduğu kentlerdeki ekonomik ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.

Barajlar ve yeraltı suları da, erozyonun etkilerinden nasibini almaktadır. Yerinden kopup giden topraklar, baraj göllerini doldurarak su depolama hacimlerini azaltmakta ve barajların ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Erozyon sonucunda toprağın altındaki cansız tabaka (ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde çölleşme başlamaktadır. NASA'nın yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü yakın bir gelecekte çöl olacaktır. Toprakları çölleşen bir ülkenin temel sorunları, açlık, susuzluk, işsizlik ve iç göç olacaktır.




Türkiye'de Erozyon

Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de toprak kaybı sürecinin en önemli etkeni erozyondur. Arazi eğimi, iklim, bitki örtüsü ve toprak özelliklerinin etkileşimi sonucu oluşan doğal erozyonun yanısıra, insanın doğaya müdahalesi temeline dayanan bir dizi yapay etgen, erozyonu bir afet niteliğine dönüştürmektedir.
Türkiye kara yüzeyinin %90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon cereyan etmektedir. Arazinin %63'ü çok şiddetli ve şiddetli, %20'si ise orta şiddetli, % 7'si ise hafif şiddetli erzyonla karşı karşıyadır. Ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak giderek yok olmaktadır. Erozyon büyük ölçüde tarım alanlarında yaşanmaktadır.

İşlenen tarım alanların %75'inde (yaklaşık 20 milyon Ha) yoğun erozyon görülmektedir. Diğer bir anlatımla Türkiye tarım alanlarının ancak 5.0 milyon hektarlık bölümünde erozyon yoktur. Su ve rüzgar erozyonu tüm ülke topraklarının %86.5'inde cereyan etmekte, rüzgar erozyonu 506 bin hektarlık bir yayılımla daha çok kural iklime sahip olan Konya ve dolaylarında görülmektedir.

Türkiye'de akarsularla birlikte alandan taşınan toprak, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeydedir. Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır. Her yıl Keban barajı'na 32 milyon, Karakaya Barajı'na 31 milyon ton toprak birikmektedir. Erozyonla yılda 90 milyon ton bitki besin maddesi toprak birlikte yitirilmektedir. Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak, erozyonla kaybedilmektedir. Kaybedilen bu topraklar, 25 cm kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğerdir.

Amaç dışı arazi kullanımı, hatalı tarım teknikleri, kent, sanayi, ulaşım ve benzeri yatırımların yanlış konumlanması süreci ise erozyonun hızını arttırdı. Afet nitelikli erozyon yetmezmiş gibi, tarım arazileri, özellikle de verimli tarım arazileri, tarım dışı kullanımlarla açık bir saldırı ve talanla karşı karşıya. 1978-1996 yıllarında amaç dışı tarım toprağı %33 artmış ve betonlaşarak elden çıkan verimli tarım toprağı 600 bin hektara, yani verimli alanların yaklaşık onda birine yaklaşmıştır


Dünya'da Erozyon



Dünyamızın yüzeyine yerkabuğu denmesi bir rastalantı değildir. Gezegenin üzerindeki bütünhayat, kıtaları kaplayan incecik ve hassas toprak kabuğuna bağlıdır. Bu kabuk olmasa, yaşam okyanuslardan karalara atlayamazdı. Bitkiler, ekinler, ormanlar, hayvanlar ve tabii ki insanlar olmayacaktı.
Gezegenimizin eti olan bu değerli kabuk son derece yavaş meydana gelmesine karşılık son derece süratle ortadan kalkabilir. Bir parmak derinliğinde bir toprak tabakasının oluşması için, asırlar geçmesine gerekmektedir. Olumsuz şartlar bir iki mevsimde bu tabakayı yok edip okyanuslara taşıyabilir. Topraktan oluşmuş yerkabuğu, kendisini oluşturan bu tabakayı süratle kaybetmektedir.

Worldwatch Institute, her sene toprağın üst tabakasının 24 milyar tonunun kaybedildiğini ileri sürmektedir. Son yirmi sene içerisinde ABD'deki bütün ekili alanı kaplayacak kadar toprak kaybolup gitmiştir. Olay gittikçe vahimleşmektedir.

Bu kriz, özellikle dünya üzerindeki kararların üçte birinden fazlasını kaplayan kurak alanlarda ortaya çıkmaktadır. Çölleşme, toprak tabakasının son derece hassas, bitki tabakasının son derece ince ve iklimin son derece sert olduğu bu bölgelerde kendini hissettirmektedir. Toprak her yerde bozulabilir ama kuru iklideki bozulmaya çölleşme adı verilmektedir. Dünya üzerindeki 5.200.000.000 hektarlık tarımda kullanılan kurak alanların %70'i özelliklerini yitirmiştir. Dolayısıyla çölleşme, toplam kara alanının %30'una zarar vermektedir.

Afrika'da kurak alanların %73'ünü kapsayan bir milyon hektarın üzerinde arazi, orta derecede veya ciddi bir çölleşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Asya'da 1.4 milyon hektar aynı şeklide etkilenmektedir. Fakat, bu problem sadece kalkınmakta olan ülkelere mahsus değildir. Ciddi bir şekilde veya orta derecede çölleşmiş kurak alanların en fazla bulunduğu kıta- %74 ile Kuzey Amerika'dır. Avrupa Birliği'ndeki ülkelerin beş tanesinde çölleşme sorunları mevcuttur. Asya'da en fazla etkilenen bölgeler eski Sovyetler Birliği'nde yer almaktadır.

Genel olarak bakılırsa, çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olan kurak alana sahip 110 ülke olduğu görülür. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), çölleşmenin genel maliyetinin senede 42 milyar dolar olduğunu hesaplamıştır. Sadece Afrika'nın yıllık kaybı 9 milyar dolardır.

Manevi kayıplar ise, daha ağır olmuştur. Dünya nüfusunun beşte biri demek olan bir milyardan fazla insanın yaşamı tehlikededir. 135 milyon kişi-Fransa, İtalya, İsviçre ve Hollanda'da yaşayanların toplamı kadar- doğup büyüdükleri yerleri terk etmek mecburiyetinde kalabilirler. Toz haline dönüşmekte olan yerleri bugüne kadar kaç kişinin terk edip gittiği bilinmemekle beraber mutlaka milyonları bulmaktadır. Mali ve Burkina Faso'da yaşamakta olanların altıda biri, kendi yörelerini terk etmek zorunda kalmışlar ve bunun bir sonucu olarak da, şehirlerin çevrelerindeki gecekondular fazlalaşmıştır. 1965 ile 1988 seneleri arasında Mauritania'nın başşehri Nouakchott'da yaşamakta olanların toplam nüfusa oranı %9.9'dan %41'e yükselmiş ve göçebelerin oranı ise %73'ten %7'ye düşmüştür.

Topraklarını yitirmiş olanlar, rüzgârın kendilerini götürdüğü yerlerde tekrar kök salmaya çalışmaktalarsa da uzaktaki ülkeler, bu göçten etkilenmektedir. Meksikalı göçmenleri, ABD'ne iten unsurlardan bir tanesi de çölleşmedir. Senegal Vadisi'nin yüksek ve orta bölgelerinde yaşayanların beşte ikisi şimdiden göç etmiştir. Fransa'daki Bakel bölgesindeki nüfusu, köylerini geride bırakıp buraya göç etmiş insanların çoğunluğu oluşturmaktadır. Ama bir imkan bulunabilseydi, bu insanlar kendi memleketlerinde kalmayı tercih ederdi.

Yağış almayan bölgelerde halen sürmekte olan on silahlı çatışmanın başlamasının sebepleri arasında çölleşme de bulunmaktadır. Çölleşme, Somali gibi yerlerde siyasi dengesizlik, açlık ve toplumun parçalanmasına sebep olduğu gibi, insani yardım ve felaketleri önleme çabası şeklinde büyük miktarda harcamalara yol açmaktadır. Aynı zamanda küresel ısınma ve biyolojik çeşitliliğin kaybolması gibi, çevre koruma sorunlarını da ağırlaştırmaktadır.

Çölleşme, bir bakıma yanlış bir terimdir. Bazıları bu, dünya üzerinde mevcut olan çöllerin yayılması, yani kumların verimli toprakları örtmesi gibi kabul etmektedir. Çöl sınırlarının iklim ve yağmur şartlarına göre genişleyip küçüldüğü bir gerçektir ama, bu tamamen değişik bir konudur. Çölleşme-çirkin bir işlemi ifade eden çirkin bir terim adeta bir cilt hastalığı gibidir. Bozulmakta olan araziler yer yer patlak verir. Bu patlamalar, en yakın çölden binlerce kilometre uzakta da olabilir. Bu alanlar yavaş yavaş büyür, birleşir ve çölü andıran şartlar oluşturur.

Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması (The Convertion of Combat Desertification) ülke liderlerinin 1992 senesinde Rio'daki Dünya Zirvesi'nde kabul etmiş oldukları çölleşme tanımını kabul etmektir. Bu tanım, hem iklim şartlarını hem de insanların faaliyetlerini suçlu bulmaktadır. Aynı zamanda, "çölleşme fiziksel, biyolojik, siyasi, kültürel ve ekonomik faktörler arasındaki karmaşık bir bileşim sonucu ortaya çıkar" denmektedir.

Kuraklık, genellikle çölleşmeyi başlatır veya daha kötüleşmesine sebep olur, Ancak, insanların dört faaliyeti genellikle çok daha etkili olmaktadır. Yanlış tarım uygulamaları toprağı tüketmektedir. Aşırı otlatma, toprağı erozyondan koruyan bitki tabakasını ortadan kaldırmaktadır. Ormanların tahrip edilmesi, araziyi toprak yapan ve bu ikisini birbirine bağlayan imkânı yok etmektedir. Yanlış sulama, tarım yapılan araziyi tuzlu bir halde bırakmakta ve her sene 500.000 hektarı çölleştirmektedir. Bu miktar, her yeni sulamaya açılan alana eşittir.

Eskiden kurak alanlarda yaşamakta olanlar, kendi topraklarını haddinden fazla işlemek ve mevcut ağaçları tahrip etmekle suçlanırlardı. Fakat anlaşmanın da kabul ettiği gibi, bu uygulamanın altında insanların başka türlü hareket etmelerine imkan bırakmayan sebepler yatmaktadır. Yoksulluk, bu sebeplerin başında gelmektedir. Son derece fakir olan bu insanlar, kendi geleceklerini ipotek altına almakta olduklarının farkında olmalarına rağmen ailelerini bugün besleyebilmek için ellerindeki topraktan mümkün olduğu kadar istifade etmek zorunda kalmaktadır.

Kurak alanlarda yaşayan yoksul insanlar kendi geleceklerini tayin etmek bakımından fazla bir şansa sahip değillerdir. Kendi ülkelerinde bile bir kenara atılmışlardır. Ektikleri arazi kendilerinin değildir. Ulusal veya bölgesel politikaların saptama bakımından pek etkili oldukları söylenemez. Ekonomik, siyasi ve coğrafi olarak dünya üzerindeki varlıkları adeta bilinmez. Çölleşmeden en fazla etkilenen kadınların ise kendi toplumlarında bile hemen hiç sesleri çıkmaz. Kuraklık bu insanlar için felaket demektir. Ama tarımsal ürünlerin bollaşmasına ve fiyatların düşmesine yol açan yağmur da onlar için zaman zaman felaket anlamına gelmektedir.

Nüfus ve tarımsal ürünlere olan talep arttıkça topraktan yararlanmanın klasik yöntemlerinin yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Tek tip tarım gibi yeni uygulamalar bu durumu daha vahim bir hale getirmektedir. Koruma ilkelerine hiç önem vermeden gittikçe daha fazla toprağın devreye sokulması sonucunda yoksul çiftçilerle hayvan yetiştiricileri randıman alamayacakları arazilere doğru itilmektedir.

Geçmişte kalkınmayı planlayanlar, kurak alanlarda yaşamakta olan insanları gözardı etmişlerdir. Ancak bu insanlar uzun bir süreden beri kendilerini besleme imkanlarını yarattıkları bu toprakları ve ekosistemi herkesten daha iyi tanımaktadır. Çölleşmeyi önlemede bu insanlardan yararlanmak gerekir.

Anlaşma bu gerçeği vurgulamakta ve 1995 senesinde Kopenhag'da yapılmış olan Sosyal Kalkınma Zirvesi'nde belirtilmiş olan sürdürülebilir kalkınmanın insanlara hizmet etmesi ve insan merkezli olarak gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Yeni bir yaklaşım sergileyen bu anlaşma o yörelerde yaşamakta olan insanların çölleşme konusunda katılımcı olmaları ve bu insanların yoksulluklarına bir çare bulunması gerektiğini ileri sürerek bugüne kadar kabul edilmiş olan metodları alt üst etmektedir. Aynı zamanda, çölleşmenin durdurulup kaybedilmiş alanların geriye kazanılabileceğini ve kendi toprakları üzerinde aklamaya razı edilerek gezegenimiz üzerinde yaşamakta olan yoksulların gelirlerinin ve gururlarının iade edilebileceğini ima etmektedir. Belki de çölleşmenin yol açtığı iç içe geçmiş ve birbirlerine bağlı krizlerin önünün alınması için en iyi ve belki de en son şansı sunmaktadır.

Çölleşme Nedir?

Çöller Yayılıyor mu?


Kriz zamanlarında sıkça rastlanan demogojiye rağmen kumlar çevrelerindeki alanları işgal etmektedir. Uzun süre yağmur yağmadığı zaman, çöller yayılıyormuş gibi gözükmekteyse de iyi bir yağmur yağdığı zaman tekrar eski sınırlarına dönmektedir.

Öyleyse Herşey Yolunda mı?

Hayır. Toprağın bozulması ve özelliklerini yitirmesi çığrığından çıkmakta ve dünya üzeride zaten kıt olan verimli toprak yok olmaktadır. Bu olay, dünya üzerinde kurak olan bölgelerde meydana geldiği zaman çöle benzer bir durum ortaya çıkmakta ve buna "çölleşme" adı verilmektedir. Mevcut çöllerin yayılmasından ziyade bu oluşum, bozulmuş bölgelerin muhtelif yerlerinde ortaya çıkmakta ve bunlar zaman içinde birleşmektedir.

Bu tanrının bir buyruğu mudur, yoksa hava şartlarından mı oluyor?
İkisinden de değil. Kuraklık çölleşmenin sebeplerinden sadece bir tanesidir. Tabiatıyla etkili olduğu bir gerçektir. Fakat çölleşme, aslında insanların sebep olduğu bir problemdir. Toprağın çok fazla kullanılmasından kaynaklanır.

Bu problem sadece gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul kesimleri mi etkiler?
Hayır. Dünyanın en fakir ve en kötü şartlar altında ve en duyarlı bölgelerinde yaşamakta olan bir milyar insan, çölleşmeden en fazla etkilenen kesimdir. Ancak etkilenen başkaları da vardır. Gelişmiş 18 ülke çölleşme tehlikesi altındadır. Günümüzde sanayileşmiş ülkelerin tümü ve gelişmekte olan ülkelerin verimli bölgeleri, kendi ülkelerindeki topraklardan gıdalarını temin edemeyip göç tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çölleşme herhangi bir yerdeki yoksulluğun zenginlik ve sürdürülebilirliği her an her yerde tehdit edebildiğinin en belirgin bir örneğidir.

Peki, o zaman çölleşme nedir?

1992 Dünya zirvesinde dünya liderleri tarafndan kabul edilen ve anlaşma metninde de yer alan tanımlama, "iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere muhtelif faktörlerin etkisi altında kurak, yarı kurak ve az yağış alan bölgelerdeki toprağın doğal özelliklerini yitirmesi veya kısaca toprağın aşınması" şeklindedir.

TEMA VAKFI

Erozyon ve Çölleşme



EROZYON:

Toprağın bulunduğu yerden; yağışlar, sel suları, rüzgar, çığ vb. etkenlerle taşınması olayıdır..

Erozyon, topraklarımızın yok olmasına sebep olan etkenlerin başında gelmektedir. Ülkemizdeki erozyon Avrupa'dan 12, Afrika'dan 17 kat daha fazladır. Ülkemiz topraklarının %14'ünde hafif, %20'sinde orta ve %63'ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur. Sadece %3'lük kayalık alan ise erozyona maruz bulunmamaktadır.

Erozyon sebebi ile toprağın verimi azalmakta, besin maddeleri yok olmakta, sular kirlenmekte, ürünlerde verim ve kalite düşmektedir. Ülkemizde erozyon sonucu her yıl 500 milyon ton verimli toprağımız kaybolmaktadır.

Erozyon, nedenlerine göre şöyle sınıflandırılır:

1. Su Erozyonu:

Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkilisidir. Eğimli arazilerde, vejetasyonun (bitki örtüsünün) zayıfladığı veya tamamen yok olduğu bölgelerde; yere düşen yağmur damlaları darbe etkisi ile bir kısım toprak parçasını yerinden kopararak parçalar. Böylece yüzeysel akışa geçen yağmur suları, bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşır. Yüzeysel akış halindeki sular aşağılara indikçe, diğer yüzeysel akış suları ile birleşerek güçlenir ve giderek taşıma gücü de artar. Böylece akış sularının beraberinde taşıdığı toprak ve iri materyal miktarı çoğalarak, taşkın şeklinde akan ve büyük zararlara sebep olan seller meydana gelir.

Su erozyonunun ileri boyutlarında büyük derelerin ve yarıkların oluşumu görülmektedir. Bu olayın diğer bir sonucu da, taban sularının yeteri kadar beslenememesi ve kuraklığa sebep olmasıdır.

Yüzey toprağı besin maddeleri yönünden çok zengindir. Su erozyonu sonucu yüzey toprağının kaybolması, toprağı fakirleştirmekte ve toprağın verimini düşürmektedir. Bu erozyon çeşidi bütün ülkelerde görülmekte olup, erozyonla kaybolan toprak verimliliğinin yeniden kazanılması mümkün değildir. Rüzgar erozyonu ile mücadelede başarı sağlanmasına rağmen, su erozyonu ile mücadele çalışmalarında henüz yeterli mesafe alınamamıştır.

2. Rüzgar Erozyonu:

Kurak ve yarı kurak iklime sahip bölgelerde yaygın olan rüzgar erozyonu; yeterli bitki örtüsü bulunmayan oldukça düz ve geniş arazilerde, gevşek yapıdaki kuru ve ince bünyeli toprağın şiddetli rüzgarların etkisi ile parçacıklar halinde yerinden oynatılarak, toz bulutları şeklinde yer değiştirmesi olayıdır.

Rüzgar erozyonu ile toprakta yer yer çukurlar oluşur. Bu çukurlardan çıkan toprak, başka yerlerde toplanarak kum tepeleri meydana getirir. Rüzgar erozyonu; yolları, binaları ve su yollarını etkileyebilir, ayrıca tarımsal alanlarda hasara sebep olabilir.

3. Çığ Erozyonu:

Çığ; yamaç üzerinde toplanan kar kütlesinin, yeni yağan karlarla aşırı yüklenmesi veya yamaçla bağlantısının zayıflaması halinde, herhangi bir etki ile dengesini kaybederek dağ yamacından aşağıya doğru kayması ve yuvarlanması olayıdır.

Çığlar önlerine gelen engelleri tahrip eder, beraberinde toprak, taş ve ağaçları söker götürür. Bu şekilde meydana gelen aşınma ve taşınma olayına çığ erozyonu denir.

4. Yerçekimi Erozyonu (Kitle Hareketleri):

Kitle hareketleri, genellikle ayrışma ürünü olan ve sağlam kaya üzerine oturmuş bulunan örtünün, esas itibariyle yerçekimi etkisi ile küçük veya büyük kitleler halinde yamacın aşağısına doğru yer değiştirmesi olayıdır.

5. Buzul Erozyonu:

Yüksek dağlık arazilerdeki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş buzulların parça parça aşağılara doğru kayması sırasında, beraberinde moren (buzultaş) denilen çeşitli büyüklükteki materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.


ÇÖLLEŞME:

Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere, çeşitli faktörlerden kaynaklanan toprak bozulmasıdır.

Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve özellikle son yıllarda ekolojik dengenin bozulması sonucunda meydana gelen iklim değişiklikleri, çölleşmeyi meydana getiren en önemli etkenlerdir.

Çölleşme ve kuraklık sorunları küresel bir nitelik taşımakta ve dünyanın bütün bölgelerini etkilemektedir. Bu sebeple çölleşmeyle mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için, uluslararası ortak bir eyleme ihtiyaç duyulmaktadır.




Erozyon ve Çölleşmeyi Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler


Erozyon riski yüksek olan, yetersiz toprak özelliklerine sahip, ıslaklık ve iklim şartları dolayısıyla işlenmeye uygun olmayan arazilerde tarım yapılmaması, bu tip arazilerin mera olarak ayrılması veya orman örtüsü altına alınmasının sağlanması,
Yanlış toprak işlenmesi, yanlış ekim ve sulamanın önlenmesi,
Çayır ve mera alanlarının tahribinin önlenmesi ve mevcut alanların geliştirilmesi,
Orman tahribatına son verilmesi, ağaçlandırmanın hızlandırılması ve orman yangınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınması,
Su kaynaklarının kaybolması sonucu taban suyunun düşmesiyle toprak tuzlanması oluşmakta, bu yüzden su kaynaklarının korunması gerekmektedir.


ÇEVREORMAN

İLGİLİ KONULAR: EROZYON HAFTASI ETKİNLİKLERİ DEVAM EDİYOR


Devamı İçin Tıklayınız...>>

ormanlarımız ile ilgili videolar

Ormanlarımız ile ilgili videoları buradan izleyebilirsiniz .......Ormanlarımız ile ilgili daha geniş bilgilere BURADAN ulaşabilirsiniz


Devamı İçin Tıklayınız...>>

'Türkiye ormanlarını koruyor'!..

Her yıl çıkan yangınlarda binlerce hektar ormanlık alanın yok olduğu, tarım alanları, çöp depolama sahaları, turistik tesisler açmak için binlerce ağacın kesildiği Türkiye'nin, tüm bunlara rağmen, 'ormanlık alanlarını artıran ülkeler' arasında olduğu açıklandı.

ABD'de yayımlanan bir rapora göre, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 22 ülke 'ormanlık alanlarını koruyor, hatta artırıyor'.

Türkiye en fazla ormanlık alana sahip olan 50 ülke arasında gösteriliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın 2004 yılı verilerine göre, Türkiye'nin yüzde 27.2'si ormanlık alanlardan oluşuyor.

Finlandiya'nın Helsinki Üniversitesi'nden çevre uzmanı Pekka Kauppi tarafından yapılan ve ABD'deki Ulusal Bilimler Akademisi dergisinde yayımlanan bir araştırmada, 50 ülkeden 22'sinin son 15 yılda ormanlık alanlarını artırmayı başardıkları kaydedildi.

Rapora göre, Türkiye bu ülkeler arasındaki yerini 'ağaçlandırmaya verdiği önem' sayesinde aldı. Zira, Türkiye en fazla ağaçlandırma yapan 10 ülkeden biri.


Son 60 yıldaki ağaçlandırmanın yüzde 20'si son 4 yılda yapıldı. Bu sene 350 bin hektar saha 'ağaçlandırma' ve 'erozyon kontrolü' altına alındı. Yıl içinde, söz konusu alanlara yaklaşık 3 milyon fidan dikilecek, ormanlık alanlar da yaklaşık 30 bin hektar artırılacak.

Araştırmaya göre ormanlık alanlarında artış sağlayan bazı ülkeler şöyle: Türkiye, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, ABD, Rusya, İspanya, Polonya ve Çin.

Tarım alanları oluşturmak için ağaç kesimlerinin devam ettiği Brezilya, Endonezya ve Nijerya gibi ülkelerde ormanlık alanlar ise 15 yıllık dönemde hızla azaldı.

Dünya genelinde de durum parlak değil. Dünyanın yüzde 30'u ormanlık alan, ancak her yıl 13 milyon hektar ormanlık alan kaybediliyor.
CNNTÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Ormanların Faydaları

ORMANLAR OKSİJEN KAYNAĞIDIR.

* Kuşkusuz ormanların en önemli faydası oksijen kaynağı olmasıdır. Bitkiler fotosentez yolu ile havadan karbondioksiti alır; havaya oksijen verir.
* Havada % 21 oranında oksijen bulunmaktadır. Bu miktarın % 56’sını ormanlar üretir. Kentlerimizde bu oranlar daha düşüktür.
* 40 kişinin bir saatte havaya verdiği karbondioksiti yetişkin bir çam ağacı 1 saatte oksijene dönüştürür.
* 1 Hektar çam ormanı havadaki 36.4 ton tozu süzer.
* 1 Hektar çam ormanı yılda 30 ton oksijen üretir.

SU VARLIĞINI KORUR VE DÜZENLER.

* Ormanlar, bitkiler ve hayvanlar için doğal bir su şebekesi gibidirler. Kar ve yağmur biçimindeki yağışı ağaçlar; yaprakları, dalları, gövdesi ve kökleri ile tutarak, sellerin, taşkınların olmasını önler. Ayrıca yeraltı sularının oluşmasına yardım eder.
* Ormanlar barajların ekonomik ömrünü uzatır, doğal afetleri önler, ülke ekonomisine katkıda bulunur.
* Yetişkin bir kayın ağacı kökleriyle 10 ton su tutabilir.
* Ağaçlar yağmurların yeryüzüne direk inmesini, akıp gitmesini önler. Yağmur sularını havzada tutarak korurlar.

EROZYONU ÖNLER

* Erezyon tanım olarak bitki örtüsü tahrip olmuş eğimli arazilerdeki toprağın, bulunduğu yerden; yağışlar, sel suları, çığ, rüzgar gibi etkenlerle aşınması ve taşınmasına denir.
* Ülkemizde her yıl 500 milyon ton toprağımız erezyonla kaybolmaktadır.
* 1 cm kalınlığında bir toprağın oluşması için 400 yıl gereklidir.
* Ülkemizde erezyon Avrupa’dan 12 kat fazladır.
* Bugün ülke topraklarımızın % 83’ünde erezyon devam etmektedir.

KULLANDIĞIMIZ ODUNUN ANA KAYNAĞIDIR

* Ağaçlar her yıl belli bir miktarda büyürler. Biz buna “ARTIM” diyoruz. Ormanlardan bu artımları ,planların tespit ettiği, oranında ürün alınır. Ormanlara hiçbir müdahale yapılmadan doğaya terk edilmesi halinde nitelik ve nicelik açısından vasıfları bozulacak, sağlıklı bünyeye kavuşamayacaklardır. Dolayısı ile kar, fırtına, rüzgar, böcek ve yangın gibi zararlar karşısında dayanıklılıklarını yitireceklerdir.
* Bu ağaçlar Orman Mühendislerinin denetimi altında uzman kişiler tarafından alandan çıkarılarak kullanım için ayrılırlar.
* Oduna ait kullandığımız tüm materyaller ormanlarımızdan elde edilirler.

BEDEN VE RUH SAĞLIĞIMIZ ÜZERİNDE OLUMLU ETKİLERİ VARDIR

* Ormanlar eğlenme, dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme imkanı sağlar. Havası, suyu, doğal görünümleri ve sakin ortamı ile özellikle şehirlerde yaşayan insanları kendisine çeker. Bu yönü ile insanların beden ve ruh sağlığı üzerinde olumlu rol oynar.
* Yerleşim alanları çevresindeki hava kirliliğini ve gürültüyü önlemesi insan sağlığı bakımından büyük önem taşır. Ormanların insan sağlığı üzerindeki bütün bu olumlu yararları nedeni ile büyük kentlerin çevresinde ormanlar yetiştirilmekte, dinlenme yerleri kurulmaktadır.
* 250 m. genişliğinde orman gürültüyü % 50 azaltır.
* Ülkemiz flora bakımından oldukça zengindir. Ülkemizde 10.000’e yakın bitki türü mevcut olup bunlardan 3.000 adedi endemiktir. ( Yalnız ülkemizde yetiştir.) Avrupa’ da endemik bitki türü sadece 2.650’dir.

YARARLI BİRÇOK İKİNCİL ÜRÜN VERİR.

Ormanlar aşağıda " ORMANLARDAN ELDE EDİLEN ÜRÜN VE HİZMET ÇEŞİTLERİ" başlığı altında gösterilen birçok ikincil ürün verir.

Ayrıca tıp, kozmetik, kimya ve boya sanayinin hammaddesini oluşturan birçok ürün; ormandaki ağaçların kökünden, gövdesinden, dalından, yaprağından elde edilmektedir.

ORMANLAR İŞ VE GEÇİM KAYNAĞIDIR.

* Ormanlar, orman içinde ve dışında yaşayan insanlara çeşitli iş alanları sağlar, işsizliği önlemede etkin rol oynar, böylece köyden kente göçü azaltır.
* Ege Orman Vakfında ki ağaçlandırma çalışmalarında bu kişilere iş verilerek kalkınmaları sağlar, istihdam olanağı yaratır.
ORMANLARDAN ELDE EDİLEN ÜRÜN VE HİZMET ÇEŞİTLERİ
Ormanlardan elde edilen ürün çeşitleri; odun, yaprak, çiçek, meyve, tohum, reçine, kabuk, kök, çalı, ot, av hayvanı, su, toprak, kil, taş, kömür ve madenler gibi çok sayıda ve değişik nitelikte hammaddelerdir... Bu maddeler niteliklerine ve pazar isteklerine göre çok değişik kullanım yerleri bulabilmektedir. Bu ürünler içerisinde en bol elde edilen ve geniş bir pazarlama olanağı bulan ürün ise ODUN'dur...
Ormanların ayrıca suyu düzenleme, toprağı koruma, iklimi etkileme, doğayı koruma ve güzelleştirme gibi çok önemli hizmetleri vardır...

Önde Gelen Orman Ürünleri
Günümüzde modern orman işletmeciliği faaaliyetleri sonucunda elde edilen orman ürünleri, Asli Orman Ürünleri ve Tali Orman Ürünleri olmak üzere 2 kategori altında toplanmaktadır.
ASIL ORMAN ÜRÜNLERİ
• Tomruk
• Tel Direği
• Maden Direği
• Sanayi Odunu
• Kağıtlık Odun
• Lif Yonga Odunu
• Sırık
• Çubuk
• Yakacak Odun

İKİNCİL ORMAN ÜRÜNLERİ
• Reçine
• Çıra
• Sığla yağı
• Defne
• Şimşir
• Kök Odunu
• Kekik
• Her çeşit bitki soğanı
• Ada Çayı
• Çam Fıstığı
• Mantarlar
• Kozalak


Devamı İçin Tıklayınız...>>

Ormanların yok oluşuna sessiz kalmayın

Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, ormanların, tarihin hiçbir döneminde, son yüzyıl içinde yaşadığı gibi bir yok olma süreci yaşamadığını söyledi.

WWF Türkiye Genel Müdürü Demirayak, Türkiye ormanlarının yarısından fazlasının, son 50 yılda giderek artan oranda niteliğini kaybettiğini, bunun en önemli sebeplerinin de kalkınma girişimleri ve sürdürülebilir olmayan ormancılık faaliyetleri olduğunu söyledi.

Türkiye'de bulunan 21 milyon hektar ormanın sadece yüzde 4'ünün korunduğunu belirten Demirayak, "korunan alanların gerektiği gibi korunması bile yasaların uygulanmaması, planlama sorunları ve değişik anlayışlar yüzünden tehlike altında" dedi.

Ormancılıkta ağırlık kereste üretimi üzerine yoğunlaşıyor. Yönetim planlarına göre ormanların yüzde 83'ü kereste üretimi için yönetiliyor. Kalan yüzde 17'lik kısım ise toprak ve su kaynaklarının korunması gibi birincil amaçlar için ayrılıyor.

"Keresteciliğe odaklanan bu anlayış, ormanların kereste üretiminden bağımsız, bir ekosistem olarak değerini anlamaktan uzak" diyen Demirayak, ayrıca bu yaklaşımın otlatma, yem, yakacak ve istihdam gibi özellikleri de göz ardı ettiğini vurguladı.

Tehditler

Demirayak ormanların, sahip oldukları biyolojik çeşitlilikle yeryüzündeki en değerli ekosistemler arasında bulunduğunu, barındırdığı yaşamsal zenginlikle, tüm habitatlar arasında ayrı bir yere sahip olduğunu söyledi.

"Ormanlar, tarihin hiçbir döneminde, son yüzyıl içinde yaşadığı gibi bir yok olma süreci yaşamamıştır. Bu yok olma sürecinin en önemli sebepleri insan kaynaklıdır."

Bunlar arasında sürdürülebilir olmayan odun üretimi, yapılaşma, yangınlar ve amaç dışı kullanımın sayılabileceğini kaydeden Demirayak şöyle konuştu:

"Ormancılık dışı etkinliklerin orman üzerindeki olumsuz etkileri arasında en önemlilerinden biri, hava kirliliği. Örneğin Türkiye'de, Yatağan'da kurulan termik santralin sebep olduğu kirlilik sonucu çevredeki ormanlar kurudu...

"Bir diğer önemli tehdit, yangınlar. Orman yangınları, bitkiler ve diğer canlıların ölümüne neden olarak inanılmaz boyutlarda ekolojik yıkımlarla sonuçlanıyor. İstatistiklere göre, orman yangınlarının hemen hemen tamamı insan kaynaklı."

Siz de katkıda bulunun

Demirayak, ormanların yok oluşunu engellemek için herkesin katkıda bulunması gerektiğini belirterek, ormanların yok olmaması için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
# Mobilya alırken dayanıklı ve uzun ömürlü olanları seçin. Gerçekten gerekmedikçe mobilyalarınızı değiştirmeyin.
# Ormanlara yakın arazilerde anız yakmayın, yakanları uyarın.
# Ağaçlandırma çalışmalarında yöreye özgü ağaç türlerinin kullanılmasına özen gösterin.
# Ülkemize özgü ağaç türlerini tanıyın. WWF Türkiye'nin yayınlarını ve posterlerini edinmek bunun ilk adımı olabilir.
# Kağıtları mümkün olduğunca çift taraflı kullanın, kağıt israfından kaçının.
# Enerji tasarrufuna özen göstererek ormanlar üzerindeki baskıyı azaltmaya yardım edin.
# Ormanlık alanları ziyaret ettiğinizde, çadır, kamp, yöresel konaklama gibi doğa üzerinde etkisi en az olan konaklama biçimlerini yeğleyerek yapılaşma eğiliminin tersine çevrilmesine katkıda bulunabilirsiniz.
# Ormanlardan açılan alanlarda yapılan konutları satın almayın. Ormanların yasa dışı yapılaşma amacıyla işgal edilmesine göz yummamak, gerektiğinde ilgili kurumları uyarmak insanlık görevidir.
CNNTÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

"Dünya ormansızlaşıyor"

Uzmanlar, dünyada yaklaşık 3.9 milyar hektar alan üzerinde yayılış gösteren orman ekosistemlerinin önemli bir bölümünde tahribatın devam ettiğini açıkladı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisleri Odası Doğu Karadeniz Şube Başkanı Doç. Dr. Devlet Toksoy, ormanların önemi konusundaki bilgi ve bilinç düzeyinin bu varlığın gördüğü fonksiyona kıyasla ne yazık ki düşük seviyede olduğunu belirtti.

Toksoy, "Ancak günümüzde bu bilgi ve bilinç düzeyi hızlı bir gelişmek göstermektedir. Bu gelişme orman kaynaklarının küresel boyutta azalmasına buna karşılık ormanlara yönelik beklentilerin büyüyerek çeşitlenmesi ve çevresel krizlere bağlanabilir" dedi.

Ormanların günümüzde de yeryüzünün en büyük ve en önemli karasal ekosistemleri olarak insan toplulukları üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu ifade eden Toksoy, "Dünyada her yıl 9.4 milyon hektar orman alanı yok olmaktadır. Gelişmiş ülkelerin ormanlarını muhafaza ettiği hatta bir miktar artırdığı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde verimli ormanların bozulduğu, bozuk olan ormanların ise yok olmaya devam ettiği görülmektedir" dedi.

Toksoy, kaybolan her orman parçasıyla birlikte havanın, suyun ve toprağın bir parçasının yani insanların yaşam sigortasının yok olduğunu vurgulayarak, "İşte dünyamız böyle bir sessiz krizle karşı karşıyadır. Aslında bu krizin sessiz olduğunu söylemek artık mümkün değildir. Krizin sesi giderek artan sellerde, kuraklık ve susuzlukta, hızla ilerleyen çöl alanlarında, yoksullukta ve açlıkta betonlaşan çevrelerde mutluluğu bulamayan insanların sesinde yok olan yaban hayatı ve bitkilerde duyulmaktadır" diye konuştu.

"Türkiye'deki ormanların yarısı verimsiz"

Devlet Toksoy, Türkiye'de ormancılığın 150 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, bu köklü geçmişin ormancılık konusunda zengin bir bilgi ve deneyim birikimi oluşturduğunu söyledi.

Türkiye'nin yüzde 27'sinin, yani 21.2 milyon hektarlık alanın orman sayılan alanlarla kaplı olduğunu ifade eden Toksoy, "Ne yazık ki bu ormanların yarısı hala verimsiz. Ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerimizin yaşama biçimleri ve kırsal yoksulluk hem orman tahribine hem de çeşitli sosyal baskılar nedeniyle ormancılık çalışmalarının gerektiğince yapılmamasına ve ormanların zarar görmesine neden olmaktadır. Ormanlarımıza zarar veren bu uygulamalar az bilinenlerdir. Kamuoyu tarafından çok bilinenler ise orman yangınlarıdır. Oysa yasal düzenlenemeler nedeniyle yaşanan orman kayıpları daha da büyüktür. Ülkemizdeki orman azalmalarının yüzde 56'sı yasal düzenlemelerden kaynaklanmaktadır" dedi.
CNN TÜRK


Devamı İçin Tıklayınız...>>

ORMAN NEDİR ? GENEL BİLGİLER....


Doğal olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleri ile birlikte orman olarak tanımlanır.<
Bununla birlikte orman yalnızca ağaç ve ağaççıklardan ibaret değildir. Ormanlar, sadece ağaç ve ağaçcık topluluklarından ibaret değildir. Orman, ağaçlar, hava, su, toprak ve diğer otsu ve odunsu bitkiler, mikroorganizma ve hayvanlarıyla kendine özgü kapalı bir dünya, bir ekolojik sistemdir. Ormanlarımız genellikle deniz kıyılarımızda yada kıyılarımıza yakın yerlerde yoğunlaşmıştır Orman ağaçları yapraklarının şekline göre geniş yapraklı ağaçlar ve iğne yapraklı (İbreli) ağaçlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Geniş yapraklı ağaçlar genel olarak yapraklarını Sonbaharda dökerler, kışın çıplak kalırlar ve İlkbaharda tekrar yaprak açarak yaşamlarına devam ederler. Bu türlere örnek olarak Meşe Kayın, Gürgen, Kestane, Kızılağaç, Kavak, Karaağaç, Dişbudak, Ihlamur, Ceviz, Çınar verilebilir. (OGM)


.........................................................................

ORMAN NEDİR ?

Ormanın ne olduğu, orman deyince ne gibi bir varlık anlaşılması gerektiği konusunda bakış açılarına göre çeşitli görüşler vardır. Bu bakış açılarını Prof.Dr. Hüseyin AKSOY hocamız şöyle özetlemektedir;

- Orman coğrafya açısından bakıldığında "vetajatasyon tipi" ve " arazi parçası".
- Tarih açısıında "zamanla değişen bir vejatasyon biçimi".
- Ekonomi açısından "doğa hazinesi" ve "üretim aracı".
- Maliye açısından "varlık" , "gelir kaynağı" ya da "gider kaynağı".
- Politik açısından "Devlet malı".
- Hukuk açısından "mülk".
- Ormancı açısından işyeri ve mesleki tatmin alanı.
- Biyoloji açısından "yaşam ortaklığı" ( biyosönoze ) olarak görülebilir.

Orman denilince ilk akla gelen böyle düşünceler olabilir. Ancak bu ifadeler ve düşünceler kısmen doğru olsa bile eksik tanımlamadır. Çünkü orman sadece bir bakış açısıyla tanımlanacak kadar kücük bir varlık değildir.
Halbuki ormanda içinde birbiriyle uyumlu büyük bir ekosistem mevcuttur, işte bu ekosistemin tümüne orman denir.
Değerli hocamız Necmettin ÇEPEL ormanı şöyle tanımlamaktadır;
Orman onu oluşturan ağaç toplumundan daha çok şey ifade eder, Ormanda yapılacak basit bir gözlem bile bu tanımlamanın ne kadar doğru olduğunu gösterebilir. Gerçekten de orman ; ağaçları, havası, suyu, toprağı, diğer otsu ve odunsu bitkileri, mikroorganizma ve hayvanlarıyla kendine özgü kapalı bir dünya oluşturmaktadır. Bütün bu canlı cansız varlıklar arasında beslenmeye, mekan edinmeye, hatta solunum yapmaya kadar tüm yaşam koşulları için karşılıklı etkileşim ağı bulunmaktadır. Orman öğeleri varlıklarını bu etkileşimde meydana gelen enerji akımı ve madde döngüsüyle sürdürebilir.
Bu nedenle orman bir ekolojik sistemdir ve şöyle tanımlanabilir:
“ Orman ekosistemi ağaçlarla birlikte, diğer bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar gibi canlı varlıklarla toprak, hava, su, ışık ve sıcaklık gibi fiziksel çevre faktörlerinin birlikte oluşturdukları karşılıklı ilişkililer dokusunu simgeleyen bir doğa parçasıdır. Ormanı oluşturan ve canlı ekosistemin bir parçası olan ağaçlar, sistem içindeki durumlarına göre mevcut ormanının vasıf tanımlanmasında önemli bir etkendir. Örneğin İğne ve Yayvan yapraklı ormanlar, Koru ve Baltalık Ormanlar, Saf ve Karışık Ormanlar, Verimli ve Bozuk Ormanlar gibi çeşitlendirmek mümkündür.


ORMANLARIN BİLİNEN FAYDALARI


Ormanın faydalarını saymakla bitmez. İnsanoğlu çok eskiden beri bunu bilmekte ve ormandan faydalanmaktadır. İlk önceleri daha çok barınma, avlanma ve odun ihtiyacının karşılanması şeklindeydi bir faydalanma söz konusuydu ancak günümüzde artık ormanın çok yönlü faydaları tespit edilmiş olduğunda ormanların faydalanma şekli ve öncelliği çok değişmiştir. Ormanın kısaca bilinen faydaları şunlardır;
1-Hammadde deposudur: Ormandan sağlanan ürünler asli ve tali olmak üzere ikiye ayrılır. Asli orman ürünleri ise yapacak ve yakacak odun hammaddesini teşkil eder. Tali ürünler ise bitkisel ( tohum, çiçek, yaprak, kök, kabuk, meyve, reçine vb), hayvansal ve mineral ( maden, maden suyu, kil vb) nitelikte olan ürünlerdir.Ayrıca günlük hayatımızda sıkça kullandığımız kağıdın hammaddesi olan selüloz da yine ormandan karşılanmaktadır.

2-Su deposudur:Ormanlar yağışlar ile birlikte gelen suyu yapraklardan başlamak üzere gövdeden köklere ve oradan da toprağa sakin bir şekilde ulaştırır. Ayrıca orman örtüsü ve toprağı yer altı sularının oluşmasına yardım eder ve yer altı su kaynaklarının yıl boyunca sürekli ve düzenli olarak su sağlanmasına katkıda bulunur.

3-Toprağı korur: Ağaçlar, kökleri vasıtasıyla toprağı yerinde muhafaza eder, sularla yıkanıp gitmesine ve rüzgarla taşınmasına müsaade etmez adeta toprak çivilenmiş gibi yerinde tutar.

4-İklimi olumlu etkiler: Ormanlar iklim üzerinde olumlu etki yapar. Su buharını yoğunlaştırarak yağmurun oluşmasına katkı sağlar. Ayrıca İklimle gelen tüm olumsuz etkileri bertaraf eder. Örneğin aşırı rüzgarı bir perde gibi keserek engeller.

5-Rekreasyon alanıdır: Günümüzde insanlar çoğunlukla kentlerde yaşamakta ve boş vakitlerinde ise doğayla iç içe olmak amacıyla ormanları tercih etmektedirler. İnsanları ruh sağlığı üzerinde olumlu etki bırakan sihirli bir dünyadır ormanlar.

6-Oksijen kaynağıdır: Bitkilerin Fotosentez yeteneği sebebiyle ormanlarda adeta oksijen fabrikalarıdır. Toz emmesi, gürültü kirliliğini azaltması, zararlı gazları yok etmesi de yine önemli faydaları arasındadır.

7-İş sahasıdır: Asli ve tali ürünlerinin kaynağı olan orman aynı zamanda bu ürünlerle iştigal eden insanlarında işyeridir. Bir çok insan geçimini ormandan sağlamaktadır.

8-Ulusal savunma alanıdır: Ormanlar ulusal savunmanın vazgeçilmez unsurlarındandır. Gerek hammadde gerek gizlenme imkanlarından faydalanılmaktadır.

9-Yaban hayatının doğal barınma mekanıdır: Ormanlarımızda yaşayan bir çok yaban hayvanı mevcuttur. Bu hayvanların varlığı ve çeşitliliği ülke zenginliği olup biyolojik çeşitlilik, av turizmi ve zooloji bilimi açışından önemlidir.

DÜNYA ORMAN VARLIĞI

Dünyada ormanlar iki kısımda yoğunlaşmıştır. Birincisi Alaska, Kanada , İskandinav ülkeleri ve Kuzey Rusya’dan Sibirya’ya kadar uzanan hatta bulunan Kuzey Bölge İğne Yapraklı ormanlar. İkincisi ise Ekvator bölgesinde bulunan ve Yağmur ormanları diye tabir edilen Amazon, Orta Afrika ve İndomalezya adalarını kapsayan ormanlardır. Bu iki alan arasında yer yer geçiş ormanları görmek mümkündür. Dünya orman varlığı 4 milyar hektar civarındadır. Bu da kara alanlarının %30 una tekabül etmektedir. Kıtalara göre orman varlığına bakılırsa 1,5 milyar hektar Amerika kıtasında, 1 milyar hektar Avrupa kıtasında, 635 milyon hektar Afrika kıtasında, 571 milyon hektar Asya kıtasında ve 200 milyon hektar ise Avusturalya kıtasında bulunmaktadır. En fazla orman alanına sahip ülke 700 milyon hektar ile Rusya Federasyonu, 671 hektar Brezilya, 450 hektar ile Kanada , 300 milyon hektar ABD, 166 milyon hektar Zaire, 162 milyon hektar Çin, 145 milyon hektar Endonezya ve 144 milyon hektar Avusturalya da bulunmaktadır. Nüfus artışı ekonomik gelişme, hızlı sanayileşme ve yanlış arazi kullanımı ormanların azalmasına veya yapılarının bozlulmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda çevre kirliliği ve erozyon tehlikesi artmakta, tahrip olan ormanlar kendisinden beklenen foknsiyonları tam olarak yerine getirememektedir. Dünyamızda yılda ortalama olarak 13 milyon hektar orman yok olmaktadır. Ormanların daralmasıyla iklim değişikliği, küresel ısınma, çölleşme, biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

TÜRKİYE ORMAN VARLIĞI

Türkiye'de 21.188.747,0 hektar orman alanı mevcuttur. Bu alanın yaklaşık yarısı (10.621.221,0 hektar) verimli kalan yarısı ( 10.567.526,0 hektar) ise verimsiz ormanlardır. Ormanların %24 Karadeniz, %20 Akdeniz, %18 Ege, %15 Marmara, %11 İç Anadolu, %8 Doğu Anadolu ve %4 Güney Doğu Anadolu’dadır. Ülke ormanlarımızın tamamına yakın kısmı ( %99,9) Devlet ormanı niteliğinde olup kalan kısmı ise özel ormandır.

Bilinmelidir ki; Ülkemiz ormana elverişli olacak arazi bakımından zayıftır. Arazinin eğimli ve yüksek rakımlı olması da ayrı bir sorundur. Yıllık yağış miktarının ülke geneline olan dağılımının eşit olmaması gibi durumlarda imkanları zorlaştırmaktadır. Hal böyleyken ormanların ülkemizde dağılışı da hep aynı değildir. Bu sebeple ormanlarımızı daha çok kıyı ve kıyılara yakın yerlerdedir.

Ormanların yayılışında, iklim ve toprak ilişkilerinin yanıbaşında memleketin jeomorfolojik yapısı, aynı zamanda çeşitli formasyonlara sahip bitkilerin ve ağaç türlerinin birbiriyle yaptıkları rekabetin etkileri rol oynamıştır. Bügünkü haliyle ormanlarımızda bulunan ağaç türleri doğal olarak bulundukları yerlerin ağaçları olmakla birlikte, yüzyıllar boyunca yapılan düzensiz faydalanmalar ve tahripler sonucunda ormanlarımızın alanları daralmış böylece zaman zaman yerlerini maki, bozkır ve step florası gibi değersiz formasyonlara terketmiş veya tamamen kıraçlaşarak yok olmuşlardır.

Ayrıca ülkemizde orman içi veya kenarında 20.430 orman köyü bulunmakta ve bu köylerde yaklaşık 7,5 milyon vatandaşımız yaşamaktadır.



ORMANNEDİR


Devamı İçin Tıklayınız...>>
 
Clicky Web Analytics